Neyi Bekliyorsun?
Her geçen gün nihai sonumuza daha da yaklaşıyoruz. O sona yaklaştığımız yolculuğumuz boyunca bizden önce bu yolcuğunu bitirmiş olan nice insanın hikayesini duyuyoruz. “Daha 15’inde ‘beklenmedik’ bir şekilde – ölüm ne zaman beklenen bir şey oluyorsa – hayatını kaybetti.”, “Öldüğünde daha hayatının baharındaydı…”, “Yeni anne/baba olmuştu…”, “Tam ununu eleyip eleğini asmış, hayatın tadını çıkaracağı zamanda ansızın gitti.” Bu cümleleri çoğaltabiliriz.
Rabbimiz bir suresinde bizlere diyor ki: “Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, (artık her) nefis önceden takdim ettiklerini ve ertelediklerini bilip-öğrenmiştir.” (İnfitar, 1-5)
5.ayetten öğreniyoruz ki, o gün bizler bu hayat yolcuğumuzda neleri öncelediğimizi ve neyi ertelediğimizi hatırlayacağız, anlayacağız. O gün geldiğinde kendilerinden olmayı arzu ettiğimiz, kurtuluşa eren ve kitabı sağ tarafından verilenler başka bir ayetten öğrendiğimize göre diyecekler ki: “Kitabı sağ tarafından verilen: Alın, kitabımı okuyun; doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum, der.” (Hakka, 19-20) Amel defterimi alın, okuyun diyebilme cesaretini de, öncesinde amel defterini belli bir şuurla doldurma gayretinde olanlar diyebilirler ancak.
O zaman müslüman bir birey olarak; neyi ertelediğimiz, neyi öncelediğimiz, önceden takdim ettiğimiz bize kötü bir pişmanlık ile hatırlatılmadan önce kendimiz henüz bu dünyada bunu hatırlayıp gerekeni yapmaya çalışmalıyız. Hayatımızın her alanında bir iş yaparken “bunu öncelemiş/ertelemiş olmak” benim için hayırlı bir şey mi diyerek muhasebe içerisinde olmalıyız.
Farklı sebeplerle en çok ertelediğimiz konulardan biri: “Tevbe”
Şeytanın bizim için hazırladığı en büyük tuzaklardan biri, hayırlı işleri farklı sebeplerle “erteleme” tuzağıdır. Bazen bir sadaka vermeye niyet ederiz, tam o sırada aklımıza bir borcumuz gelir ya da elimizdeki para birden gözümüze az gelmeye başlar. Bu aşamayı geçip vermeye niyet ettiğimizde ise bize niyet ettiğimizden daha azını verdirmek için uğraşır. Ya da hepimizin başına elbet gelmiştir, genelde önemli işler ya da bir süredir aklımıza gelmeyen işler tam namaz için niyetlendiğimiz sırada aklımıza gelir. Ve şeytan bu tuzağına bizi çekerken o kadar ustadır ki, bize ilk başta hiçbir zaman bu ameli yapma diye telkinlerde bulunmaz. Ertele der.
“Okul bitince örtünürsün, evlenince namaza başlarsın, hele bi’ işe başla ondan sonra namaz ve sakalı halledersin zaten, şu son yılın da faizini al sonra tevbe edersin, ilk başta bir ev sahibi/araba sahibi ol sonra bir daha faize elini sürmezsin, – Zamandan münezzeh olan rabbimiz haşa bu zamanları bilemeyerek bu hükümleri vermişçesine – bu zamanda faizsiz olur mu canım(!), Emekli ol ondan sonra hacca gidersin, şimdi bu elindeki parayı sadaka verme daha çok kazanınca verirsin…”
Hepimiz kendi hayatımızdan daha başka nice konuda örneklendirmeler yapabiliriz. Rabbimiz ise birçok ayetinde kurtuluşa erenlerden bahsederken onların tevbe eden kimseler olduğunu belirtir.
“Gerçekten Ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.” (Taha, 82)
“Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler.” (Ali İmran, 135)
“Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Furkan, 70)
Tevbeyi Ertelememek İçin Neler Yapabiliriz?
Haris el-Muhasibi Er-Riaye adlı eserinde tevbeyi ertelemekten kurtulmanın iki yolundan bahseder.
“Birincisi, ölümün tevbeden önce gelmesinden korkmaktır. Allah’ın kişi için takdir ettiği ecel, tevbe etmek için belirlediği süreden önce geldiğinde hüsrana uğramış günahkar olarak ölme riski bulunmaktadır. Böyle bir durumda ne Allah’a tevbe etmiş ne de dünyanın lezzetlerinin tadına varabilmiştir. İkincisi, Allah’ın kalbin paslanması, kasvet, kötü huy, kalbin hastalığı ya da kalbin mühürlenmesi ile onu tevbe etmekten mahrum bırakacağı ihtimalinden korkmaktır. Böyle bir durumda eceli gecikse de uzun ömrünü sarhoşluk, gaflet ve şaşkınlık içinde geçirir. İbni Mübarek’ten gelen rivayette şöyle geçer: Cehennemde en çok dile getirilen söz ‘ertelemenin başımıza getirdiklerinden eyvahlar olsun.’ sözüdür.”
Tevbemizi ertelerken, ertelediğimiz zamanda hala hayatta olacağımızın garantisini kim bize verebilir ki? Ya da daha büyük bir tehlike bizi beklemektedir. Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem buyurur ki: “Kul, bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta oluşur. Tevbe ettiği takdirde cilalanıp silinir. O günahı tekrar işlediği/günaha devam ettiği zaman, o siyah nokta da gittikçe büyür, kalbi istila eder.” (Muslim, İman, 231) Tevbe etmediğimiz her günah kalbimizi istila ettiğinde, tevbe etmeye ertelediğimiz vakit gelse bile, kalbimizi istila etmiş günahlarımız sebebiyle günaha dalmış olarak yine tevbe edemeyebiliriz. Hatta kendimizi o günahı savunur halde bile bulabiliriz.
Başka bir açıdan bakacak olursak, tevbemizi ertelediğimiz vakitte tevbe etmek nasip olsa bile tevbeyi ertelediğimiz her vakit amellerimizle ve halimizle şöyle demiş olmaz mıyız? “Allah’ım! Ben biraz daha şu günahın lezzetlerinden faydalanayım, sonra sana gelirim.”
“En sonunda her birimiz isteyerek ya da istemeyerek de olsa rabbimize tevbe edeceğiz…”
Musa (as)’ın gözlerinin önünde nice mucizesine tanık olup, bunlar yetmeyip bir de üzerine denizin gözleri önünde ikiye ayrıldığı mucizesini bile gördüğü halde iman etmeyen Firavun, boğulurken öleceğini anladığı anda rabbimize dönmüştü. “Firavun boğulacağı anda: “İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben O’na teslim olanlardanım” dedi.” (Yunus, 90) Ama ona verilen karşılık şuydu: “Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.” (Yunus, 91)
Ölüm anı geldiğimizde her birimiz kesinlikle pişmanlıkla ona döneceğiz, önemli olan kabul olunmuş bir tevbe ile rabbimize dönmüş olmak. Bunun yolu da hayat meşgalesi içerisinde kendimizi, amacımızı, amellerimizi hesaba çekip, sorgulamaktan ve ölüm anı gelmeden önce kendimizi değiştirme gayreti içerisinde olmaktan geçiyor.
“Ben tevbesini çok bozan biriyim, artık yeniden tevbe etmeye korkuyorum.”
Şeytanın bize en çok vesvese verdiği konulardan biri de tevbemizi bozduktan sonra bir daha tevbe edemeyeceğiz yalanını bizlere sunmasıdır. Halbuki Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem bir hadisinde bizlere şöyle buyurur:
“Bir kul günah işledi ve ‘Yâ Rabbi, günahımı affet!’ dedi. Hak Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.’ buyurdu. Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, günahımı affet!’ dedi. Allahu Teâlâ da, ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.’ buyurdu. Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, beni affeyle!’ dedi. Allahu Teâlâ da, ‘Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim.’ buyurdu.” (Buhari, Tevhid 35; Muslim, Tevbe 29)
Elbette bu hadis bizleri gevşekliğe sevk etmemeli, çünkü hadiste bahsedilen kişi günahından devamlı pişmanlık duyan bir kimsedir. Önemli olan her daim O’na dönme gayretiyle tevbeyle sarılıp amellerini güzelleştirmeye çalışanlardan olabilmemizdir.
O zaman her birimiz durup nefsimize soralım: “Neyi bekliyorsun?”
Selamün aleyküm,bugün kendimi sorgulamaya çalışıyordum,napabilirim,neden bu ahvaldeyim diye kendime kızarken bu güzel yazınız bildirim olarak geldi.Allah razı olsun güzel kardeşim.Sebepler hep var mühim olan bunu görebilmek,anlamaya çalışmak.Bir kulun tevbe edipte yeniden yolunu aramasından daha efdali nedir ki?Çok teşekkür ederiz.Allah razı olsun.Selamun aleyküm.